Çarşamba, Temmuz 21, 2010

HÜKÜM:

      Kadim savaşın sonrasında tüm kötü ırklara ceza olarak yaşamlarının kısalması uygun görüldü. Bazılarının ellerinden,  zeka ve bilgelik özelliği alındı; sadece gerçekten berrak iyilik içinde yaşayanlar bu hediyelerden mümkün olduğunca fazlasına sahip olabileceklerdi.

     

       Gecenin zifiri karanlığı çoktan Kilanas şehrine çökmüştü. Yağmur birkaç haftadan beri ilikleri delecek kadar hızlı ve sert yağıyordu. Şehrin kuzeyinde kalan Tempalas dağını sadece sürekli üzerinde patlayan parlak şimşekler aydınlatıyor, dağın yerini belli ediyordu. 
      Dağın ne zamandan beri bu kadar sisli ve dağılmaz hüzün bulutlarıyla kaplı olduğunu kimse hatırlamıyordu. Kim bilir kaç haftadır bu yağmur ve yağmura aldırış bile etmeyen karanlık ejderhaların çığlıkları kentin yok olmuş, yıkık sokaklarını çınlatıyordu. Kimse bilemezdi. Bilebilecek herkes ölmüştü. Her köşe, her kuytu çamura karışan irin, kül ve yanık insan bedenleriyle doluydu. Kent Kilanas halkına kocaman bir mezar olmuştu. Hem Kilanas halkına hem de kadim savaştan bu yana iyiliğin kurtarıcısı olarak bilinen, herkesin inandığı soylu ve asil kral Azrterach’a.
        Sadece bir tek kadın çamurun ve yanmış insan bedenlerinin arasına çökmüş nefes alıyordu. Bu gece de geleceklerinden emin olduğu kara ejderha soyunu ve belki onları durdurmaya çalışacak griffonları  ve unicornları.
         Önce Karanlık Ejderhalar yükseldi Tempalas Dağından bu karanlık gecede ve ardından onlara meydan okumak için gelen cüceler ve griffonları gözüktü. Elflerin unicornları ve onların üzerindeki elf ve insan büyücüleri. Hepsi bir tek şey içindi: Karanlık günlerin sonu olacağına inanılan ve aslında bu zifiri savaşların, kana susamış kötülüğün, hiçliğin kaynağı olan Kanmecanı kayalıklarının kalbindeki Kantanas taşını ele geçirmek için.
      …Unicornlar doğal büyülerini kullanıyor ama binicilerinden emir almadan hareket etmiyorlardı. Kara ejderha ordusu tam oniki ejderhadan ve üzerindeki yirmi kadar binicisinden oluşuyordu.
       Bir unicornun üzerinde olan Horafin hiç zaman kaybetmeden alçalarak ejderhanın üzerine tepeden daldı. Horafin elindeki diş asasıyla tek bir hamlede ejderanı  yere düşürürken unicorn da boynuzunu bütün gücüyle geri dönmeye çalışan kara ejderhanın gırtlağına doğrulttu. Lizeyah ve Bohara da griffonların üzerinde sert çelikten yapılma elf oklarını fırlatıyorlardı. Lizeyah’ın sırtında tek bir kılıç vardı. Aslında savaşı bitirecek olan tek kılıç.
       Bu sırada sinsi bakışlarıyla onları izliyordu kadın. Savaşın en heyecanlı yerini bölmek istemezdi doğrusu, tek bir hareketiyle her şeyi bitirecek kadar gücü olsa da. Gözleri alev alev yanan bir hırsla parlıyordu.”Artık eğlence zamanı”, diye mırıldandı kara lehçede. Pelerinin başlığını geri atarak kara lehçeden büyülü sözlerle mırıldanmaya devam etti.
      Vücudu olduğu yerde keskin pullar, demirden kemikler ve alaca siyah ile mavinin birleştiği fırtına kanatlara dönüştü. O kadim zamanın buz ejderhasıydı. Ancak karanlığı onu öylesine kuşatmış ve sıcak kollarıyla sarmalamıştı ki pullarının pek çoğu ayaz mavisinden karaya dönmüştü. Gözleri kırmızıya, karın derisi de alev sarıya çalıyordu.

     Ruhu özlediği bedene alışsın diye şöyle bir gerindi kanatlarını geriye atarak ve derin bir nefes verdi. Bir nefesiyle yağan bütün yağmur buza dönüşüp üzerlerine yağdı. Bu sırada Karanlık Ejderhalar hiç vakit kaybetmeden binicileriyle Kanmercanı  Kayalıklarına doğru yöneldiler. Lizeyah  Horafin’in yaptığı korunma büyüsüyle Kızılkan  Ejderhası’nın gerçek ateşinden dövülmüş kılıcı eline aldı.”Biz de seni bekliyorduk Göğün Alacası “, dedi dişi ejderhaya yönelerek. Diğer griffonlar  kara ejderhaların peşinden giderken Lizeyah Bohara ve Horafin bir an için kendilerine yaklaşan bu muazzam devasa ejderhanın neresine saldıracaklarını merak edip birbirlerine baktılar.

     Neyse ki ejderha koca hacmi etrafında dönmeye çalışırken griffonlar o meşhur hızlarıyla çevresinde dans etmeye başlamıştı. Ön tarafta kalan Bohara çelik bir elf yayını ejderhaya doğrultup hızla fırlattı. Göğün alacası buna kocaman ve sinir bozucu kahkahalarla karşılık verdi. Bir nefesiyle etrafındaki herkesi buza hapsetmeden önce eğlenmek istiyordu. Bu sırada Lizeyah ejderhanın üst kafatasına yaklaşmaya çalışıyordu. Ejderha ona doğru minik bir nefes üfledi ; nefesi kılıçta solup kayboldu.

   Dişi ejderha hayretle diğerlerine yöneldi. Önce diğerlerini yok ederse bunun ne olduğunu çözebilmek için zamanı olabilirdi. Ancak bu sırada ihtiyatlı davranması gerekiyordu. Kurnazlığı zekasından çok olan ejderha kuyruğuyla Lizeyah’ı oyalarken Horafin’e döndü. Bu sırada bir unicornlu elf büyücüyle iki griffonlu cüce de alana yöneldi.

     Ardı ardına büyüler ve çekiçler yiyen ejderha daha da kızmışçasına saldırmaya hazırlandı. Lizeyah bir işaretle en önden, Kanmercanı Kayalıkları’na çekti hepsini. Ejderha en arkada kalan Horafin’in binyıllık büyülerine karşı koymaya çalışarak peşlerinden geldi. Dişi ejderha kara lehçede bir kez daha mırıldandı ve aynı anda  Lizeyah büyük bir çığlık attı.Üç ateş golemi yerden havaya ateşten kayalar fırlatmaya başladılar. Grup ateş ve buzun arasında iki taraftan kapana kısılmıştı ve Horafin’in büyüleri onları daha fazla koruyamazdı.

    Geriye tek bir yol kalmıştı. Kara ejderhaların işini bitiren elfler hemen oklarıyla buz ejderinin kanatlarını yaralamaya çalıştılar. Ve buz ejderhası ne zaman nefesini üflemeye gayret etse onlar hep golemlerin gözüne doğru gittiler. Hepsi alçaldı, pek çoğu bu kargaşanın ortasında tir tir titremeye başladı, hiçbir cesareti kalmamıştı pek çoğunun. Birkaç soylu adam kayalarla beraber Kanmercanı Kayalıklarına doğru çakıldı.

    Ancak nihayetinde yara alan Göğün Alacası hala mağrur ve gururlu arkasını dönüp kaçmak zorunda kaldı. Griffonlu cüceler bütün cesaretleriye çekiçlerini golemlere fırlattılar ve Horafin en kadim büyülerini orada söyleyerek baygın düştü.





     …Kayalıkların kalbinde üç ateş patladı ve üç alevden kaya yağmuru oldu ama hiç biri Kanmercanı’nın  kalbini delip geçemedi. Ta ki buz ejderhası yeniden kendini gösterinceye dek…Lizeyah elindeki tek kılıçla KANTANAS TAŞI’ nı Kanmercanı Kayalıkları’nın kalbinden söküp çıkarmıştı...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder